Рет қаралды 1,454,790
Allah'ın şekli nasıldır ?
Allah'ın zatı nerededir?
Allah neye benzer gibi soruların varsa bu videoyu mutlaka izlemelisin.
İnandığın Allah'ı gittiğin işin, tuttuğun takımın kullandığın araban kadar tanımıyor ve anlatamıyorsan burada bir problem var demektir..
Ne dersin ? İnandığın Allah'ı tanımak istemez misin? Eğer istiyorsan 15 dakikanı bu videon için ayırabilirsin...
#Allah
20. Mektup Video serisi için tıklayın:
• 20. Mektup 📕
Hayırlara vesile olmak , daha fazla insanlara ulaşabilmek için "KATIL" butonu ile aşağıdaki linkten bize destek olabilirsiniz
/ @hayalhanem
Facebook ; / mehmedimyldz
Twitter ; mehmedimyldz?lang=tr
İnstagram ; / mehmedimyldz
hayalhanemmersin@gmail.com
İletişim :0530 913 82 22
0553 552 14 44
0538 596 38 18
0537 955 41 11
0530 770 18 80
00:00 Ben ataistlere Allah'ı anlatacağım
01:19 Gıybet haram ,niye yapıyorsun
Temelimiz yok, nasıl bir Allah'a iman ediyoruz, problemler var..
04:05 Allah'ın zatı(gayb) nerde?
05:20 Abi Allah'ın şekli neye benzer
ALLAH'I düşünmek caiz değil
06:26 Allah'ın kudreti
07:09 Şahadet alem-i
08:30 USB bellek örneği
12:02 Zatı, kaynağı kendinden olan demek
12:45 Dikkat
20.mektup 2.makam 1.sır
yirminci mektup ikinci makam birinci sır
Birinci sır: Vücub ve tecerrüdün hadsiz kolaylığa ve nihayetsiz suhulete sebebiyet vermeleri, gayet derin bir sırdır. Onu bir temsil ile fehme takrib edeceğiz. Şöyle ki:
Vücut mertebeleri muhteliftir. Ve vücut âlemleri ayrı ayrıdır. Ayrı ayrı oldukları için, vücutta rüsuhu bulunan bir tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir tabaka-i vücudun bir dağı kadardır ve o dağı istiab eder. Meselâ, âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hafıza, âlem-i mânâdan bir kütüphane kadar vücudu içine alır. Ve âlem-i haricîden olan tırnak kadar bir âyine-i vücudun âlem-i misal tabakasından koca bir şehri içine alır. Ve o âlem-i haricîden olan o ayna ve o hafızanın şuurları ve kuvve-i icadiyeleri olsaydı, bir zerrecik vücud-u haricîleri kuvvetiyle, o vücud-u mânevîde ve misalîde hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi. Demek, vücut rüsuh peydâ ettikçe, kuvvet ziyadeleşir; az bir şey, çok hükmüne geçer. Hususan vücut rüsuh-u tam kazandıktan sonra, maddeden mücerred ise, kayıt altına girmezse, o vakit cüz’î bir cilvesi, sair hafif tabakat-ı vücudun çok âlemlerini çevirebilir.
İşte, , şu kâinatın Sâni-i Zülcelâli, Vâcibü’l-Vücuddur. Yani, Onun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümtenidir, zevâli muhâldir ve tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir. Sair tabakat-ı vücut, Onun vücuduna nispeten gayet zayıf bir gölge hükmündedir. Ve o derece Vücud-u Vâcib, râsih ve hakikatli; ve vücud-u mümkünat o derece hafif ve zayıftır ki, Muhyiddin-i Arabî gibi çok ehl-i tahkik, sair tabakat-ı vücudu evham ve hayal derecesine indirmişler, demişler. Yani, "Vâcibü’l-Vücuda nispeten başka şeylere vücut denilmemeli; onlar vücut ünvanına lâyık değillerdir" diye hükmetmişler.
İşte, Vâcibü’l-Vücudun hem vâcib, hem zâtî olan kudretine karşı, mevcudatın hem hâdis, hem ârızî vücutları ve mümkünâtın hem kararsız, hem kuvvetsiz sübutları, elbette nihayet derecede kolay ve hafif gelir. Bütün ruhları haşr-i âzamda ihyâ edip muhakeme etmek, bir baharda, belki bir bahçede, belki bir ağaçta haşir ve neşrettiği yaprak ve çiçek ve meyveler kadar kolaydır.