Рет қаралды 47,835
Eserin sahibi ve okuyan:
Derviş Celâl er Rühavî
Ey gönül!
Seni bir kenara bırakıp
Yâr eşiğine, yâr ile varmaz isen
Açılır mı dersin kapılar?
Unutma ki
Keçi izinde biriken suyu geçip
Deniz deryâ geçtim zannetme!
Üzüm suyundan bir bâde içip
Mestâne-i aşkım zannetme!
Yol vardır sonunda başını yâr eşiğine koydurur
Yol vardır sonunda seni yardan aşağıya uçurur
Âşıklara ar değil midir hasret türküsü söylemek
Her anı, her yanı yâr değilse layık mı ona âşık demek?
Aşka parantez açan çok da devamını getiren yok Hâfız!
Oysa aşk, yaşanarak anlatılırdı!
Şimdiyse ya sayfalarda kuru bir gül ya da sözlerde bir ünlem...
Sorarlar Mecnûn’a:
- Nedir bu feryat yâ Kays? Bak, Leylâ'da çıt yok!
Şöyle der Mecnûn:
- Akarsular çok ses çıkarır ama okyanuslar sessizdir!
Aşka vakfedecek bir gönle sahip değilsen oğul,
ona ilk vakitte bir “selâ” oku!
Çay kaşığında kulaç atarak okyanus balığı olayım dersen boğulursun oğul!
Aşk yolu ne nesep sorar ne de kisve…
Vefa ister, yürek ister, bedel ister…
Sükûtun lehçesini, gönül kulağı olanlar duyar Hâfız!
Gönül dili, sükût etmekle öğrenilir Hâfız! Gönüller konuşunca lisan hükmünü yitirir. Sonra da dilsiz ağızsız, sessiz sedasız bir sefer başlar sözden öze, gözden öte!
Söz, sükûtta demlenir Hâfız! Sükût ise gönülde...
Ya aşkı yiğitçe göğüsleyeceksin
Ya da ben âşığım demeyeceksin
Aşk, ne martılara simit atmaya benzer
Ne de yorgan döşek yatmaya...
Aşk, Allah'ın kuluna emanetidir Hâfız!
Onu vefâsızlara teslim edip de heder eyleme!