Yayın Tarihi: 24 07 2015
Güneş, Bergama Akropolü’nün ardına düştüğünde öğle sıcağının yerini akşam meltemi alır.
Eski Bergama evlerinin sıralandığı birbirini kesen dar sokaklardan geçiyor, arada karşılıklı küçük dükkânların uzayıp gittiği çeşitli arastalardan oluşan çarşıların boşluklarında kök salmış yaşlı çınarların altında soluklanıyoruz.
Eski zamandan kalma bir Anadolu kasabasını andırıyor gördüklerimiz. Kaytan bıyıklı feeler”in diyarında, ilçenin Pergamon Uygarlığı’ndan günümüze tarihini yansıtan akropolü, Asklepion’u, Zeus Sunağı’nı keşfetmek için kalbimiz tüm gücüyle çarpıyor...
Ege’nin bilge uygarlıklarından Pergamon, yeni adıyla Bergama, antik çağın gözdesi tüm haşmetiyle işte karşımızda…
Yaz sıcağına inat antik dönemin izini sürmeye artık hazırız…
Kale tepesi biz tırmandıkça adeta büyüyor, arada bir dönüp ardımızda kalan bu engin coğrafyayı seyre dalıyoruz.
Bergama isminin Hitit dilinde “yüksek yerleşim” anlamına karşılık geldiğini aklımızda tutarak Athena Kutsal Alanı’na ulaştık bile....
Alanın tam ortasında arsız bir şekilde bitivermiş yaşlı zeytin ağacının gölgesine sığınıp akropolde bulunan yapıları seyre dalmamak mümkün mü?
Bergama, Akropol’ü, Traianus Tapınağı, dünyanın en dik antik tiyatrolarından sayılan 10 bin kişilik tiyatrosu, Dionysos ve Demeter tapınakları ve geniş agoralarıyla Ege’nin en bilge uygarlıkları arasında…
Tepeden aşağı inerken kentin geçmişten bugüne ev sahipliği yaptığı diğer bütün uygarlıkların izine tanık olmamak imkansız…
Zaman tünelinden geçmiş gibiyiz…
Tepeyi geride bırakıp yönümüzü kentin batısında kalan ve antik dönemde sağlık ve tedavi merkezi olarak bilinen Asklepion’a çeviriyoruz...
Roma döneminde şehirden Asklepion’a giden kutsal yol artık yok, Asklepion’un girişinde, aslı Bergama Müzesi’nde sergilenen temsili bir yılanlı sütun karşılıyor bizi. Yılan figürü sağlık sembolü olarak burada da kullanılmış. Ayrıca Asklepion’a -yani antik hastaneye- giden yolun başlangıcında yer alan bir heykel var, Pergamon’lu Kalinus’u temsil ediyor. M.S. 129 ve 216 tarihleri arasında yaşamış olan Kalinus, belki de Pergamon’un en ünlü kişisi; tıp doktoru, bilim adamı ve filozof... Bu yüzden, heykelinin Asklepion yolunun başına dikilmesi son derece anlamlı... Onun adı Yunancada Galenos, Latincede Galenus olarak geçiyor. İslam kayıtlarında ise Kalinus olarak anılmakta... Anatomi bilimi kapsamında kas ve kemikler üzerine çalışmalarının yanı sıra, atardamarın hava ile değil, kan ile dolu olduğunu ilk ortaya koyan o... Pergamon’da gladyatörlerin hekimi olarak bilinen Kalinus, aynı zamanda sarayın da hekimi...
Antik çağın Pergamon’undan günümüze, zamanın bir aynası Bergama. Kütüphanesi ve sağlık merkeziyle anılan; parşömeni icat eden antik kent, bugün gelenek ile modern gereksinimler arasında kendi yolunu çiziyor.
Renklerin, rüyaların içine, tüm huzuruyla kavuştuğu an… Zamanın göz yaşlarını; ansızın, tüm sihriyle mutluluğa dönüştüren an… Gün batımı… Gökyüzünün insanı doyasıya mutlu eden şiirsel zamanı… Bir gün batımı kadar yakın olmak yaşama… Bir gün batımı kadar arzulu olmak aşka…
Güneşin yakıcı güzelliğinin yerini gecenin sessiz coşkusuna bırakması ile Bergama’ya veda ediyoruz…
Tüm düşleriniz gün batımına karışır gerçek olmak üzere…
Yaşam; şeklini, yaşattıklarını, yaşatacaklarını gökyüzüne yansıtır o an.
Dalar gidersiniz antik kent Pergamon’da binbir tılsımlı zamanın akışına…
Yaşanası, gerçek bir masal, kokusu asla yitmeyecek, her batımında çoğalan bir sevgiyle açan bir anı olarak gün batımı sizi bekler; efsunuyla, arzusuyla, umuduyla, sevdasıyla, sevgisiyle ve her daim yine Pergamon’da…