Рет қаралды 25,402
Muhammed Mustafa (s.a.v), hastalığı ağırlaşıp, şiddetli ağrılarının olduğu gün, Ashabını mescitte toplayıp buyurdu ki: “Ey Ashabım! Bilmiş olunuz ki, aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa, istesin. Benim yanımda sevgili olan, benden hakkını istesin veya helal etsin ki, Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım…” “Namaza devam ediniz…”
Sonra evine çekildi. Âlemlerin efendisi, artık son anlarını yaşıyordu, mübarek dudaklarından şu cümleler dökülüyordu: “Aman! Emriniz altındakilere iyi davranınız! Onlara yumuşak konuşunuz. Namazlara, devam ediniz. Kadınlarınız hakkında Allahü Tealâdan korkunuz! Ey Allah’ım! Beni bağışla! Bana rahmetini ihsan eyle! Beni Refik-i ala zümresine kavuştur!..”
Allah Rasulü Rebiül’evvel ayının on ikinci Pazartesi günü kuşluk vakti iyice ağırlaşmıştı, mübarek yüzleri bazen sararıp, bazen kızarıyordu. Hareketleri daha da ağırlaştı, nefeslerini zor alıyor, bazen de tıkanıyordu. “Allahım! Beni, Refik-ı ala zümresine kat!” diye dua ediyordu. Sonra da "Lâ ilahe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş!" dedi ve Hz. Âişe (r.anha)'nin kolları arasında "maa'r-refîkil-a'lâ" sözleriyle ruhu¬nu teslim etti.
Allah Rasulünün son sözlerinden sonra Hz. Ayşe seslendi ve cevap alamadı. Hz. Peygamberin mübarek gözünden bir damla yaşın yanağına süzüldüğünü gördü. Ve Âlemlere Rahmet olan Muhammed Mustafa ruhunu teslim etmişti.
Haber verildi. Sahabei Kiram inanmak istemiyorlardı. O ölemez! Çünkü onsuz bir dünya düşünemiyorlardı. Şaşkın ve bitkin halde toplandılar mescidin ön tarafına, o dirayetli Hz Ömer çekti kılıcını “Muhammed öldü diyenin boynunu vururum! O ölmedi baygınlık geçiriyor!” O esnada Hz Ebubekir gözyaşlarıyla geldi ve Uhud savaşında inen ayetleri okudu;
‘’Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır..’’(Ali İmran 144)
Böylece Sabe-i Kirama Allah bir sekinet indirdi ve uyudular ancak böyle tahammül edebildiler.
Yıkama işini Hz. Ali (ra) yaptı. Zirâ, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz sağlığında ona, "Vefât ettiğim zaman beni, sen yıka." diye vasiyyet etmişlerdi.
Evs bin Havlî testi ile su taşıyor, Hz. Abbas ile Üsâme ve Şükrân, Peygamberimizin (asm) üzerine su döküyorlardı. Hz. Ali (ra) de eline sarmış olduğu bez ile gömlek üzerinden ovuşturarak Peygamberimizi (asm) yıkıyordu.
Yıkama işi bittikten sonra Hâtemü'l-Enbiyâ Efendimiz (asm), yine Hz. Ali (ra), Hz. Abbas, Fadl bin Abbas ve Peygamberimizin azadlı kölesi Şükran (Salih) tarafından kefene sarıldı. Bu esnada önde gelen sahabelerde işlerin doğru yürütülmesi, mihrabın boş kalmaması, lidersiz kalmamaları ve zafiyete mahal vermeme adına halifeyi tayin işiyle meşguldüler. Zaten bazıları bu meseleyi anlamayıp farklı yönlere çekmeye çalışıyorlar sanki sahabe iktidar kavgasına hilafet yarışına girdi vs ancak mesele böyle basit bir mesele değildir. Zaten kısa sürede ümmet Hz Ebubekir’e biat ederek bu işi onun üstlenmesi gerektiğini ona tevdi etmişlerdir. Bu yüzden meseleyi başka yerlere çekmeye gerek yoktur.
Allah Rasulü’nün cenaze namazını sadece 17 kişi kıldı iddaları doğru mu? Kesinlikle doğru değildir. Çünkü Rasulullah’ın cenaze namazı cemaatle kılınmadı. Hz Ebubekir: ‘’Allah Rasulü vefat ettiği yere defnedilecek’’ deyince cenazenin dışarı çıkarılmasına da müsaade etmedi. ‘’İmam o’dur! O varken ona kimse imam olamaz’’ dedi ve herkes bireysel olarak namaz kıldı. Rasulullah’ın cenaze namazını kılmak her müslümanın isteyeceği bir şeydi ve uzaktan gelenler de vardı. Hücre-i Saadetinde sedirinin üzerine konuldu. Hâne-i Saadetlerinin kapısını açtılar. Odaya giren ilk cemaat sayısı 17 kişi olduğu için o an 17 kişi kıldı. Sonra bütün ümmet takım takım girerek, Fahr-i Alem Efendimize karşı bu son vazifelerini (cenaze namazını) huşû ve hüzün içinde imamsız olarak kendi başlarına ifâ ettiler. Zaten vefat ettiği oda küçük olduğu için en fazla kaç kişi sığabilirdi ki?
Dolayısıyla defendilinceye kadar sürekli cenaze namazı kılındı. Sahabe, Allah Rasulü’nü nereye defnedelim diye istişare ettiler. Kudüs’e götürelim, Kabe’ye götürelim diyenler de oldu. Ama Hz. Ebubekir, Rasulullah’ın bir sözünü hatırlattı. “Her Peygamber vefat ettiği yere defnedilir.’’ Dolayısıyla Hz Aişe’nin odasına defnedildi.
İşte bu sebeplerden ve Müslümanların işlerini yürütecek bir halifenin seçimi ile meşgul olduklarından dolayı Peygamberimizin (asm) defni uzun sürmüştür.
Arkadaşlar Medine arazisi, nemli ve çoraktı. Hayber veya Huneyn ganimetinden kalma, eskimeye yüz tutmuş saçaklı kırmızı örtüyü (yorgan) kabrin tabanına serdiler ve Peygamberimiz Aleyhisselamın kabrinden başka hiç kimsenin kabrine de sergi serilmemiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselam kabre konulduktan sonra, kabrin üzeri kapatılıp düzlendi. Böylece Sahabe-i Kiram Allah Rasulü için son vazifelerini hüzünlü kalp ve gözyaşlarıyla en güzel şekilde yerine getirmişlerdir.