İnsan, Tasavvufi Düşünce ve Şifa Paneli

  Рет қаралды 1,199

Üsküdar University

Üsküdar University

28 күн бұрын

Пікірлер: 5
@elif-dt1ed
@elif-dt1ed 16 күн бұрын
canim resat hocam❤ oyle guzel ve net anlatiyorsunuzki herseyi..iyiki varsiniz❤
@mustafacekic4300
@mustafacekic4300 25 күн бұрын
Şifreler elçiye gönderilir.Elçi o mesajı muhataplarının anlayacağı tarzda; gerek sözlü olarak veya hal dili olan o mesaj nasıl uygulanması gerektiğini kendisi yaşayarak tatbikatını gösterir, görsel hale dönüştürür. Görselleşmiş hal yani Sünnet-i Seniyye dünyada yaşayan ve belki binlerce farklı dil ve lehçelerde konuşan insanlığın ortak dili manasındadır. Trafik işafretleri gibi. Peygamberimiz(A.S.M.) yaşayan Kur'andır. Dolayısıyla bu bakış açısıyla Kur'anın dili Arapçadır; onun görsel hali olan Sünnet-i Seniyye evrenseldir ve Kur'anı evrenselleştirir. Sünnet-i seniyye Kur'anın görsele dönüştürülmüş halidir! Gözü kör olmayan her insan, hangi ırk ve kabileden olursa olsun Kur'anın normal hayattaki yaşanmış hali olan Peygamberimizin(A.S.M.) hal ve hareketlerini görür ve kendisi de aynını tatbik edebilir. Bu noktadan Sünnet-i Seniyye; Kur'anın bütün dil ve ırkları ve de insanlığı kapsayan evrensel halidir. "Deccal 40 günde dünyayı gezer, harikulade bir eşeği vardır. Bir kulağı cennet bir kulağı cehennem. …" Hadis-i Şerif Sadece bu hadis dahi dikkatle okuyabilen müslümana koordinat verir. Nasıl koordinat verdiğini hesap makinasıyla şöyle isbat edebiliriz: Peygamberimiz(A.S.M.) zamanında bir insan yürüyerek veya yaşadıkları bölgede en yaygın develerle yolculuk yapılıyordu. Ortalama olarak bir insan günde 6 saat yürüse; saatte 6 km. yol alma hesabıyla günde, 6×6 = 36 km yol gider. Dünyamızın çevresi 40.075 km. olduğundan: Peygamberimizin(A.S.M.) yaşadığı yıllarda dünyayı gezmek deve kervanlarıyla: 40 075 km. ÷36(1 günde gidilen yol) =1 1113.13 gün sürüyordu. Bu süreyi de ay ve yıla çevirdiğimiz zaman 3 yıldan fazla bir zaman istiyordu. Onun için deccalın 40 günde gezmesi harika olarak nazara veriliyor. Ulaşım vasıtaları zaman geçtikçe hem çoğalması; hem de saatte gidilen mesafe gittikçe artmasıyla bu süre 3 yıldan; 2 yıla, 1 yıla, aylara hatta şu içinde bulunduğumuz ahirzamanda neredeyse saatlere düşdü. Şu anda zengin ve imkanı olan bir insan saatte 2600 km. hız yapan SU-57 uçaklarına binse: 40 075km. ÷ 2600km.= 15 saatte dünyayı gezebilir. Ulaşım vasıtalarının hızları yeni gelişmelerle daha da artacağından bu süre belki tek haneli saatlere inecektir. Aklı başında hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği hesap makinasıyla hesaplanan bu gelinen nota gösteriyor ki; Deccal’ın yaşadığı 40 günde dünayanın gezildiği yıllar çok geride kaldı. Bir daha gelme ihtimali de yok! Biz şu anda 15 saatte gezebiliyoruz. Peki bu zaman ve süre çizelgesinde deccalın yaşadığı zaman dilimini nasıl tespit edebiliriz? Sorusunu da Hadis-i Şerif’in devam eden cümlesi cevaplıyor: “Merkebinin bir kulağı cennet bir kulağı cehennem.” Böyle bir eşek dünyada var mı diye ulaşım vasıtlarını inceleyecek olursak; cehennem gibi suların kaynamasıyla buharlaşan suyun tribünlerle tekerleklere aktarılması esasına dayanan kömürle çalışan kara trenlerin lokomotifleri: “ Beni öküzler bile hayretle seyretti, sen nasıl görmemezlik edebilirsin?” diye dikkatleri üzerine çekiyor. Ve diğer kulağı da cennet gibi konfor edilmiş 1.sınıf kompartıman, oturduğunuz yerde çayınızı, kahvenizi içerek, etraftaki manzaraları seyrede seyrede gediyorsunuz. 40 gün; 40 gün × ( 1 gün 24 saat) = 960 saat eder. Dünyamızın çevresi 40 075 km. olduğuna göre: 40.075km. ÷ 960 saat = 41.7 km. eder. Yani saatte 41 km. hızla giden bir trene binen kimse 40 günde dünyayı gezebilir.Demek ki; ulaşım vasıtalarının saatte 40-41 km. hıza ulaştığı yıllarda deccal dünyada yaşamış. Bu da bize camilerin kapatıldığı, ezanın yasaklandığı, harf inklabıyla bütün ümmetin bir gecede komplesinin cahilleştirilip mazi ile bağlarının koparıldığı; hristiyan simgesi olan ve giymesinde hiçbir fayda sağlamayan şapkanın müslüman ulemasına zorla giydirildiği, giymeyenin idam edildiği v.s. adı cumhuriyet oysa ki tek parti halk partisinden başka partinin bulunmadığı; cumhuriyetin ilk yılları o ceberut zamanını bize koordinatlıyor. Hem hesap makinası, hem de yaşanan gerçek tarih bize deccalın çoktan çıktığını, İslami değerleri tahrip ettiğini gözü olanlara gösteriyor. Aklı olanlara kabul ettiriyor. Yaşadığımız zaman ise Hz.Mehdi(A.S.)’ın fikren galebesiyle deccalın tahribatlarının bir çoğunun tamir edildiğini ve Ayasof’yanın da yeniden puthanelikten kurtarılıp Fatih’in vakfiyesi olan camiye çevrilmesiyle daha geniş sahalarda İslami fütühatların olacağını bize müjdelemektedir. X + Y = 5 ise X = (Deccal = Mustafa Kemaldir diyor. X 'i de veriyor.) 5 = Ahirzaman Hadisatı ise. Ben de Y ' yim demesine akıl sahipleri ihtiyaç duymaz. Mehdi mes'elesini müstakil olarak millete anlatmak da ayrı bir hıyanettir. Çünki Peygamberimiz(A.S.M.) Müslümanlar arasından Süfyan çıkacak islamî örf adetleri, islam kültürünü, şeairi, tahrip edecek; ona karşı Hz.Fatıma evladlarından Hz.Mehdi çıkıp İslamı ihya edecek diyor. Kafirler içinde ise deccal çıkıp Allah’ı inkar edecek; ona karşı İsa(A.S.) gökten inip onu mağlup edecek diyor. Hz.İsa (A.S.) Hz.Mehdi(A.S.) ile birlikte namaz kılacaklar, Hz.İsa(A.S.) namazda Hz.Mehdi(A.S.)'a uyacak diyor. Yani birlikte hareket edecekler. Dolayısıyle Kur'anı yasaklayan, bütün müslüman milletleri bir çatı altına getiren Halifeliği kaldıran, camileri kapatan, arapça ezanı 18 sene yasaklayan, harf inklabıyle koca ümmeti cahilleştirip, islami kültür ve medeniyetten uzaklaştırıp batı medeniyeti; yani kafir ahlakını islamlar içinde kanunla, zorla herkese tatbik edip, uymayan kimseleri, yani istiklal harbinde yunanın öldüremediği istiklal gazilerimizi istiklal mahkemelerinde astıran bu islam düşmanlığı icraatı yapan ve yaptıran Süfyan'ı görmemezlikten gelip hangi figüranı onun yerine koyup; ondan daha alçak icraatlar yaptırabiliriz. Yakmadığı, yıkmadığı bir şey kalmışmı ki kurgulayacağımız bu yeni figürana onu yaktırıp-yıktırıp da hah işte bu esas Süfyan(İslâm Deccalı) diyelim!? Bu anlayışı savunanlar Deccalsız Mehdi üretmek peşindeler. Bu halleriyle hadisleri tahrif etmiş oluyorlar. Rakipsiz bir müsabakada ilan edilecek galibiyetin ne önemiolabilir? Yani Peygamberimiz(A.S.M.) Süfyan'a karşı Hz.Mehdi(A.S.)'ı; Deccal'a karşı da Hz.İsa (A.S.)'ı rakip gösterdiği halde bu anlayışsahipleri; bektaşilikle ümmeti yanıltıp , şöhret budalası nefislerinin hoşuna gittiği için ilim kisvesiyle sahtekarlık kurgulayıp Süfyan'sız Mehdi(A.S.); Deccal'sız İsa(A.S.) anlayışını Ehl-i Sünnet görüşü gibi göstermek sapkınlığını gösteriyorlar! İnsanları aldatmak bunların mesleğiniz haline gelmiş. kendilerini milat kabul edip; Peygamberimizin haber verdiği bütün istikbale ait şeyler kendilerinden sonra çıkmak zorundaymış gibi mantık dışı görüşü telkin ediyorlar. Kaçtane ahirzaman var? Kaç tane Süfyan yani İslam Deccalı var? Sırf Hadisler ve Muhakkikin- i İslamiyenin isbat ederek nazara verdiği yaşanmış göz önündeki gerçekler heva ve heveslerinin arzu ettiği, öyle görmek istediği gibi olmadığı için hafife alma, nazardan düşürme, görmeme ve göstermeme hilebazlığına girişiyor ve masum müslümanlarıda Hz.Mehdi(A.S.)'ın askerliği, talebeliği gibi büyük bir şereften mahrum edip; belki onlara her şey normal, endişe edilecek bir durum yok hissini telkin ederek, emr-i Peygamberiyle bütün ümmeti bütün zamanlarda fitnesinden çekindirdiği Deccalın fitnesinde boğulmalarına sebebiyet veriyorlar!
@mustafacekic4300
@mustafacekic4300 25 күн бұрын
Şu izahlar inkarı rinkten atıyor! : İnkar etmek isteyenler, inkarın yolu kapalı: "Geri dön!.." Zaman ve mekanla sınırlı olmaksızın her hangi bir şeyi inkar etmek mümkün değildir. Gözünü kapatır da karanlık oldu dersen o başka! Madem iman ve küfür bütün kainatı,geçmiş ve gelecek zamanları, varlık aleminin tüm boyutlarını alakadar eden bir meseledir. Tartışma ortamının gerekliliklerini yerine getirdiğin anda inkarın yolu çıkmaza girdi demektir. Sen kabul etsende böyledir, etmesen de. Galile'nin dediği gibi: "Ben desemde dönüyor, demesem de." Ki Allah(C.C.)'ın varlığının delilleri aklına gelen herşeydir. Her şey sanatlı, ölçülü, uyumlu, maksatlı, tam olması gereken haliyle, yüksek bir ilim, irade, maharet ve kudreti gerektiren koplekste yaratılmış olması; bu vasıflara sahip olmayan tesadüf ve tabiatın işi olamayacağını ispat ediyor. Ressam var ama tablo yok ihtimal dahilindedir. Kabiliyet ve kapasite mevcut, henüz bir resim yapmamış olabilir. Ama resim var, ressam yok diyemezsin. Resmin varlığı ve taşıdığı sanat değeri nisbetinde maharetli bir ressamının gerekliliğini isbat eden akıl sahiplerinin inkar edemeyeceği çok kuvvetli bir delilidir.Bu kainat uçsuz bucaksız canlı ve hayattar toblolardır. Bütün bunların şahitlik ettikleri ressamlarını görmemek akılla izah edilebilir mi? Malesef siz gözünüzü kapasanızda, bu kainat nihayet derecede güzelliklerle donatılmış, gözleri kamaştıran rengarenk ışıltılarıyla seyirci ve mütefekkir ins, cin, melek ve ruhaniyatı hayretle seyre sevkeden; nihayetsiz, canlı, hayattar, her vakit tazelenen; ehl-i muhabbeti kendine meftun eden, mısır sümbülünün gömlekleri ve gül goncasının yaprakları gibi birbiri içinde sarılı, çok boyutlu, mücessem ve muhteşem manzaralar manzumesidir. Gündüz güneşinin ışıklarının gökteki güneşe şehadetleri gibi bütün bu güzellikler ve her vakit yenilenen sermedî manzaralar; perde-i gayb arkasında nihayetsiz Kudsî, sonu olmayan bir cemâlin varlığını, ehl-i akıl, muhabbet ve aşka görmek derecesinde bir yakîniyetle ispat eder. Görmeyenin ya aklı yok, ya gözü yok! Kainatın yaratıcısını, kainatın içinde arayan( En gelişmiş teleskoplar kaçta kaçını gösterebildi; sadece bir bakış açısını esas alsak dahi; hah işte kainatın son hududu buraya kadar diyebildi mi; diyebilir mi? O zaman kainatın içinin her tarafını göremeyen; gösteremeyen ve göstetemeyecek zavallıların inkarları hükümsüzdür.) göremeyince de yok diyen, kendi kendini kandırmış olur. Allah mekandan münezzehtir. Zatıyla değil; ilim ve kudretiyle her yerdedir. Güneşin ısı ve ışığıyla her yeri doldurduğu gibi. Ama Mi'rac'da Peygamberimiz(A.S.M.) dünya gözüyle görmek için yaratılmış alemin ötesine geçti ve dünya gözüyle Allah(C.C.)’ı gördü. Cebrail(A.S.) dahi yaratılmış alem hudutlarında kaldı. Hangi son versiyon teleskop modeli gelirse gelsin; kainatın azameti ve Allah'ın kibriyası yanında güdük kalmaya mahkumdur. Biz sadece inkarcıların dar kaskının alabieceğini düşünerek ve seviyesine inerek, tahta gözlüklerinin sınırladığı görüş açısını nazara alarak; sadece madde alemini nazara veriyoruz. Oysaki madde ötesi ve metafizik alem maddi alemden daha çok ve birbiri içine girift olarak binler alem var. Allah(C.C.)'ın zatı ise bütün bunlardan başka ve bütün yaratılanlara benzemaz. Zaten bütün şüphe ve inkarlar, dar düşünce ve aklın ihata edememesinden kaynaklanıyor. Elbette bu sonsuz kainatı, zerresinden galaksisine kadar nihayet harikalar içinde yaratan O Yüce Yaratıcının Zât, esmâ ve sıfatları nihayet derecede Kudsîdir. Bir hadîs-i Kudsîde Cenâb-ı Hak(C.C.): "Gizli bir hazine idim, bilinmek istedim. Kainatı yarattım." buyurmaktadır. Resim sergilerini hayret ve merakla seyredip; ressama ne gerek var demek ne kadar mantıksızdır! Ressamı, resim kategorisine koyup; canlı ve çok kabiliyet sahibi bir insan olan ressamı; cansız bir kağıt ve bez parçası sırasında gibi görmek ve göstermeye çalışmak; şeytanın bile hatırına gelmeyecek hilekar bir aldatmacadır. Gözümüzle her vakit şahit olduğumuz: Sanatkarın sanat cinsinden olmadığı hakikatını görmezlikten gelip; sanatkarı da sanat katagorisindeymiş gibi değerlendirmeye almak mantıkla izah edilmez! Allah(C.C.)'ı zatıyla değil isim ve sıfatlarıyla tanıyabiliriz. Selimiye camisinin mimarının tesbit ve teşhisinde sadece Selimiye ve müştemilatıyla sınırlandırmak; ne kadar akli olabilir? Selimiye camiinin mimarının hammaddesinin de taş ve tuğlalardan oluştuğunu zannetmek muvazeneli bir muhakeme midir? Selimiye camiinin mimarını arayan kimse; sedece selimiye camii içerisinde mi araması lazım? Başka yerde olabilme ihtimaline; neden ihtimal verilmiyor? Selimiyenin mimarı Selimiyenin devamlı yanında ve içinde bulunmak zorunda olmadığı gibi; bünyesi de taş ve tuğlalardan oluşmaz. Ayasofya'nın binasında kullanılan tuğlaların aynısının Selimiye'nin yapısında da kullanılmış olması; Ayasofya'nın ve Selimiye'nin mimarsız ve ustasız kendi kendine oluştuğunu mu isbat etmiş olur!? Bu nasıl bir şeytan aldatmacasıdır? Sanatkarın da sanat cinsinden olduğunu zanneden dar düşünceli bir insan o tahta gözlüklerini çıkaramaz sa; insanı insan yapan en değerli şey olan aklın insana kazandırdığı nimetlerden mahrum kalır.
@mustafacekic4300
@mustafacekic4300 25 күн бұрын
ALLAH’I TANIMAK Her bir kabiliyet sahibi, kabiliyetini geliştirmeyi ve ortaya koymayı sever ve ister. Her bir hüner sahibi, hünerini hem kendi görmek ve beğenmek; hem de başkaları tarafından görülmek ve beğenilmek ister. Bu duygular her insanda vardır."Kendini bilen Rabbini bilir. Gizli bir hazine idim bilinmek istedim ve kainatı yarattım." Allah(C.C.)'ı zatıyla değil isim ve sıfatlarıyla tanıyabiliriz. Mesela: " Bildiğimiz sobanın aklı, şuuru var farzedelim ve sobaya soralım: " Ey soba seni kim yaptı? Bize tarif edebilirmisin? Cevap olarak soba, sobaca bir anlayışla en yakın kendini ölçü alarak : "Benim kazanım bu kadar, demek ustamın kazanı çok daha büyük şu kadardır. Benim borularım bu kadar, demek ki ustamın boruları çok daha uzun şu kadardır. Benim ayaklarım bu kadar, demek ki ustamın ayakları çok daha büyük şu kadardır; gibi soba aklıyla, sobaca bir fikir yürüterek ancak kendinden çok daha büyük bir sobayı, ustası olarak tarif edebilir. Bu cevapları aldıktan sonra sobanın, soba aklıyla, sobaca tarif edebileceği büyükce bir sobayı bir kenara koyalım. Bir de sobanın gerçek ustası olan sobacıyı, yani insanı bir tarafa koyalım. Birbirine karşılaştıralım. Göreceğiz ki; hiç bir benzerlikleri yok. Birisi demirden, sacdan, tenekeden yapılmış; akılsız, cansız, ruhsuz, hareketsiz, hissizdir. Diğeri; etten, kemikten yapılmış; akıllı, şuurlu, canlı, ruhlu, düşünen, konuşabilen, üzüntülü olaylarda ağlayan, sevinçle sevinen, komikle gülen; ayakları, aklı, hayali, ruhu ve manevi duygularıyla her tarafa uzanabilen çok yönlü bir mahluktur. Sobaya her ne kadar akıl ve fikir de versek soba olmanın yapısı gereği insanı hayal bile edemeyecektir. Çünkü biri sanat, diğeri sanatkardır. Bu misalde, insan da Allah(C.C.)'a karşı misaldeki sobanın durumundadır. Allah(C.C.)'ın zatını tarif edemeyiz. Çünki neyi hayal etsek o yaratılmış cisindendir. Ama sahip olduğumuz duygularla isim ve sıfatlarını anlayabiliriz. Mesela: Bu evi ben yaptım, benim yaratıcım da kainatın ustasıdır. Ben sınırlı firekanslarda da olsa çok şeyleri görüyorum, benim yaratıcım her şeyi görür. Sınırlı ilmimle Allah(C.C.)'ın sınırsız ilmine, kulağımla her şeyi işitiğine, hayat sahibi oluşumla O'nun hayatına, azıcık kuvvetimle nihayetsiz kudretine, cüz'i ihtiyarımla O'nun büyük iradesine v.s. diğer maddi ve manevi duygularımla Allah(C.C.)'ın sonsuz isim ve sıfatlarına ayinelik yapıyorum diye 70 000 diye tarif edilen gizlilik perdelerini aralayabiliriz. "Meselâ: Akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakk'a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan; öyle meş'um ve müz'iç ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamânın âlâm-ı hazînânesini ve gelecek zamânın ehvâl-i muhavvifânesini senin bu bîçâre başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki; fâsık adam, aklın iz'ac ve tâcizinden kurtulmak için, galiben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikî'sine satılsa ve O'nun hesabına çalıştırsan; akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinâtta olan nihâyetsiz Rahmet hazinelerini ve Hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini, saâdet-i ebedîyeye müheyya eden bir Mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar. ... İşte ey akıl! Dikkat et! Meş'um bir âlet nerede? Kâinât anahtarı nerede?" Said Nursi Sözler, Envâr Sah:27 Allah insana benliği, dünya üzerindeki her hangi bir noktanın koordinatlarının belirlenmesinde kullanılan farazi hatlar manasındaki enlem ve boylam çizgileri fonksiyonunda yaratmıştır. Yoksa firavunlaşalım diye değildir. Dünyamızın çevresinde hakikaten enlem ve boylam çizgileri varmıdır? Hayır. Bu çizgiler var farzedilir ki koordinatlarla bir noktanın tespiti yapılabilsin.Yoksa yer tesptini yapamayız. İşte bu farazi hatlar gibi Allah'ın sonsuz isim ve sıfatlarını anlamada insan o çizgilerin konumunda. Buradaki misal sadece akla kapı açsın diyedir.Yoksa koca kainatın, dünya ve ahiretin, ezel ve ebedin sahip ve mutasarrıfı; bırak kainatı, kendi vücudunda cereyan eden en küçük bir fiil olan yemek yemek ameliyesinde lokmayı ağzına götürüp,çiğneyip yutmaktan başka müdahalesi bulunamayan aciz bir insanla kıyasa gelmeyecek kadar büyüktür.Daha kendi vücuduna yapılan en küçük bir tasarrufa müdahalesi olamayan aciz ve bîçare insanın kendini kıyas terazisine konabilecek bir zerre zannetmesi maskaralıktır. Mesela göz sağlamsa görür. Ama karanlıkta sanki kör gibi olur. Demek ki sağlam da olsa gözün görebilmesi için ışığa ihtiyaç vardır. Bunun gibi; aklımızın istikametli çalışıp, çok şeyleri çözebilmesi için Kur'ândan feyiz alması gerekir. Yoksa karanlıkta ister istemez körleşen sağlam gözün durumuna düşeriz. Bir kısım insanlar: "Allah(C.C.)'ı kim yatrattı?" gibi sorular sormaktadırlar. Böyle bir soru; soru sahibinin mantık fakiri olduğunu gösterir. Bir tren düşünelim. En sondan başlayıp bu vagonu öndeki, onu da daha öndeki, onu da hakeza diye sorular sorulup cevapları alınır. En baştaki lokomotifi kim çekiyor diye sormak lokomotifi tanımamak yanlışından gelir. Lokomotifi çeken olmaz; olursa o zaman o da vagon sınıfına girer. Ezelî ve ebedî olmayan; sonradan yaratılanlar İlâh olamaz. Tabi ezeliyeti gerçek sahibi olan Allah(C.C.)'a vermezseniz; maddenin ezeliyetini, yani Allah(C.C.)'a çok gördüğünüz ezeliyeti cansız,ruhsuz, akılsız, kör, cahil, v.s. say!; maddeye vermek zorunda kalırsınız. Bu gökteki güneşi inkâr eden adamın; güneşten gelen yerdeki kabarcıklar ve şeşfaf şeylerdeki parıltıları o şeylere vermek zorunda kalma zaruretine benzer. Kainatta cari olan hakikatlardandır ki: Cansızlar çok, bitkiler az; bitkiler çok, hayvanlar az; hayvanlar çok, insanlar az; insanlar çok, müslümanlar az; müslümanlar çok, ehl-i sünnet az; ehl-i sünnet çok, takva sahipleri azdır. Kader meselesine gelince; bu gün her akıl sahibinin kabüllenmesi gereken gerçek: Kainatın varlığı ve devamı yüksek bir irade ve kudretin tezahürleri neticesidir. Çok riskli bir yükseklikte, elinde denge unsuru olan sırığıyla, uzun bir mesafedeki ip üzerinde yürüyerek, düşmeden hedefe ulaşan canbazın; dengesiz, bilinçsiz, rastgele hereket ederek bu işi başardığını iddia etmek insanı gülünç duruma düşürür. Nihayet derecede büyük ve o nisbette de mükemmel yaratılmış şu muhteşem kainatta, çok hassas dengeler gözetilerek, en kısa ve faydalı olanı tercih edilerek gözümüz önünde icra edilen şu göz kamaştıran faaliyetler; nizam ve intizamın, ilim ve iradenin gereği olan bir plan ve projeyi gerektiren kaderin varlığını aklın gözüne sokar.
Secret Experiment Toothpaste Pt.4 😱 #shorts
00:35
Mr DegrEE
Рет қаралды 39 МЛН
Gym belt !! 😂😂  @kauermotta
00:10
Tibo InShape
Рет қаралды 18 МЛН
I'm Excited To see If Kelly Can Meet This Challenge!
00:16
Mini Katana
Рет қаралды 31 МЛН
Zamanın Ruhu I Fatma Bayram
10:18
Şule Yüksel Şenler Vakfı
Рет қаралды 13 М.
Sinan Canan İle Hayatın Anlamı: İslam mıdır?
1:00:29
Sapien
Рет қаралды 963 М.
KENDİNİ DAHA FAZLA ÜZME !
24:54
İbrahim Soydan Erden
Рет қаралды 819 М.
Tanrı Neden "Var" Değildir? (Ateizm Felsefesi)
55:09
Diamond Tema
Рет қаралды 1,1 МЛН
Zihin Gücü - İnandığımız şey gerçek olur! - Prof. Dr. Sinan Canan
11:45